Geleneksel Radyo & Televizyon Yayıncılığının Geleceği

Türkiye televizyon ve radyo yayıncılığında yarışa sonradan katılıp yasal mevzuatlar gereği uzunca bir süre yerinde saysa da, özellikle 90’lı yıllardan itibaren gerek teknolojik gerekse içerik gelişimi konularında oldukça hızlı bir dönem geçirdi.

Karasal analog televizyon yayıncılığının günümüzde %1 ile %2 aralığında bir kullanım oranına sahip olması, bize sayısal televizyon yayıncılığına geçişin artık tamamen gerçekleştiğini gösteriyor. DVB-S/S2 standartlarının yerleşmesi sürecindeki hız ve mevcut kullanım oranları dikkate alındığında, Türkiye’nin yayın teknolojileri takibinde çoğunlukla başarılı olduğunu söyleyebiliriz. Son kullanıcı tarafındaki bu yeni teknolojilere karşı olan hızlı uyum, DVB maliyetlerinin yüksekliği ve karasal analog yayını takip eden seyirci sayısındaki azalma nedeniyle yerel yayıncıların pek çoğunun sektörde artık var olamamaları sonucunu doğurdu.

Fakat 90’lardan itibaren gerçekleşen bu hızlı dönüşümden kat be kat daha hızlı ve farklı bir dönüşümün başlangıcındayız. Bilişim teknolojilerindeki inanılmaz ilerlemeyle birlikte, yayıncılığın da şekli ve yöntemi değişiyor. Geleneksel radyo ve televizyon yayıncılığının önünde büyük bir sınav var. Bu sınav hem içerik hem de teknoloji konusunda büyük bir dönüşümle ilgili. Geniş bant internet’e erişim maliyetlerindeki düşüş ve yeni neslin tüketim alışkanlıklarındaki farklılık, geleneksel yayıncılığı başka bir boyuta taşımaya başladı. Yetişen yeni nesil, artık tüketeceği içeriği dilediği zaman dilediği yerde tüketme konusunda, daha istekli ve seçici. OTT, VoD, IPTV gibi kavramlar artık daha yüksek sesle telaffuz ediliyor ve bu teknolojiler daha fazla yatırım alıyor. İnternet bağlantısının olduğu her yer artık yayıncılığın hedefinde. Ne uydu anteni ne de alıcı ihtiyacı yok. Kurulum masrafı da. Hal böyle olunca da gerek reklam verenler gerekse de hedef kitleler yeni medyada buluşmaya başlıyor. Netflix, Hulu, Blu TV vb. şirketler geleneksel yayıncılığın yeni rotasını gösteriyor.

Ülkemizde radyo yayıncılığında DAB, televizyon yayıncılığında DVB-T/T2 trenine çok geç kalındı. Bunun pek çok nedeni var. Bunları burada irdelemek niyetinde değilim.

Yeni medya sayesinde belediye meclis toplantılarından ödüllü film ve dizilere kadar dilediği içeriği dilediği yer ve zamanda izleme konforunu yaşayan tüketici, bundan vazgeçmek istemiyor. Devlet de bunun farkına vardı ve 6112 sayılı kanunun 29. maddesine ek olarak 29/a maddesini ekleyerek yeni bir düzenleme yapma gereği duydu. Kimi çevrelerce bu bir sansür uygulaması olsa da artık yeni medyanın dikkat çekecek kadar tüketici sayısına ulaştığının anlaşılması noktasında önemli bir veri. Özellikle ABD’de ağ tarafsızlığı (net neutrality) konusunda büyük tartışmalar yaşanıyor. Teknolojideki evrim devletler tarafından yayıncılığın denetlenmesini zorlaştırıyor.

2025’den itibaren yayıncılık büyük bir oranda internet temelli olacak gibi. Bu değişime kayıtsız kalmayan yayıncılar, bu evrimin sonucunda var olma olasılıklarını yükselteceklerdir. Maliyet noktasında ise yeni medya hem daha düşük maliyetlerle yayın yapmayı olanaklı hale getiriyor, hem de yayıncılığın çeşitlenmesi nedeniyle maliyet hesaplarına yeni kalemler ekliyor. Kimi için bir cep telefonu bile canlı yayın yapmak için yeterliyken, kimi için de büyük sunucu yatırımları gerekiyor. Burada yapılacak yayının içeriği ve yöntemi belirleyici etken. Sosyal medya hizmetlerinin canlı yayın, video düzenleme ve anlık etkileşim gibi konularda kullanıcılarına sunduğu kullanım kolaylığını da bunlara ekleyebiliriz.

Artık rekabette alt komşunun küçük çocuğu, Mehmet Amca veya kuzen Buse de var.